21 Eylül 2015 Pazartesi

Eril Tahakkümün Yerel Sanatta Yarattığı Cinsiyetçi İmgelem ve Kadının Yeri

Toplumsal cinsiyet kavramı kadın ve erkek için toplumun uygun bulduğu değerler doğrultusunda kurgulanmış olan roller ve bizden beklenilenleri işaret etmektedir. Toplumsal hayatta erkek ve kadınlar eşit olmayan, erkeğin kadına üstünlüğü ile belirlenen bir yapıda yaşarlar. Sonuçları itibariyle toplumsal cinsiyet rolleri, cinsiyete dayalı ayrımcılığı beraberinde getirmektedir. Bu ayrım, biyolojik özelliklerden yola çıkarak sosyal alanı kamusal alan ve özel alan olarak kurgulamış ve erkeğe kamusal alanı, kadına ise özel alanı tahsis etmiştir. Bu süreci ortaya çıkaran temel etmen eril tahakkümdür. Erkeğin sosyal alan üzerindeki iktidarı bu alanı kendi ihtiyaçları doğrultusunda kurgulaması sonucu meydana getirmiştir. Bu süreçler sosyal alanın bir parçası olan sanat alanı için de söz konusudur. Sanat alanı eril tahakkümün etkisi altındadır. Eril tahakküm bu alanda neyin erkeksi neyin kadınsı olduğunu belirleyerek sanat alanındaki değerlendirmeleri ortaya koyar. Böylece sanat estetik değerlendirmeler dışında toplumsal cinsiyet rolleri bağlamında değerlendirilir. Bu süreçte eril tahakkümün kadından öncelikli beklentisi sanatçı kimliklerinden çok annelik, eş olma, kız kardeş ve kız çocuk gibi biyolojik ve çevresel etmenlere bağlı olan rollerdir.
“Yeni coğrafya”nın “modern” kadını
Her devirde olduğu gibi Cumhuriyet döneminde de modernlik adı altında kadınlar belirli kalıplara sokulmaya itildi. Özendirildi. Kadını yeni kurulan devlete dahil etme kaygısı güdüldü.  Kadını toplumun diğer etkin unsuru olduğu anlayışı oldukça biçim kazanmış olmasına karşın erkeği yine de ön planda tutmaktan vazgeçilmedi. Kadını “anne” sıfatından uzaklaştırılması gereken yerde daha modern ve iyi şartlarda annelik yapabilmesi için olanak sağlandı. Batılı kadın modernleşmesi Türkiye'ye kopyalandı ve birkaç istisna dışında hemen hemen hiç tartışılmadı. Cumhuriyet kadınından bahsederken henüz Cumhuriyet Halk Fırkası bile kurulmadan, Kadınlar Halk Fırkasını kuran Nezihe Muhiddin’in adını anmamak olmaz. Nezihe Muhiddin siyasal haklarını mücadele ederek almış bir kadındır. Kadınlara tepeden inme haklar hiçbir zaman verilmemiştir. Eğer böyle düşünürsek Osmanlı ve Cumhuriyet dönemi feminist aktivist kadınlarına haksızlık etmiş oluruz. Sadece seçme seçilme hakkının verilmesini nimet sayanlar ve bunu özgürlük olarak görenler Nezihe Muhiddin ve arkadaşlarının hayat hikayelerini bakmalarını tavsiye ederim. Kesinlikle Atatürk ve Türk Kadını ikilisinin arasındaki özgürlük kavramını yıkıp geçecek bir karakterdir Nezihe Muhiddin. (1)
“Yeni coğrafya”da kadın ve sanat
Sanatta ve sanat tarihinde eril yapı baskındır. Sanat tarihinde olduğu gibi genel olarak erkek bakış açısı egemendir. Bu yüzden kadınların varlığı, tecrübeleri ve oynadıkları roller ya görmezden gelinmiştir ya da yanlış veya eksik yorumlanmıştır. Kadının her zaman al basan, hilekar, şarlatan ve yalancı olan şehvetli kızlar şeklinde gösterilmesi ve kadının ikinci cins olarak imgelenmesi hususlarının altı kesinlikle çizilmelidir. Cumhuriyet dönemi tiyatro ciddi manada batı taklitçisidir. Cumhuriyet Tiyatrosu dönemi, Batı tiyatrosunun cinsiyetçi bir yapısına öykünmesi ve baştan aşağı cinsiyetçi kalıplarda oyunlar sahnelemesi özellikle kadınlar açısından cinsiyetçi kalıplara maruz kalınan bir dönem olmuştur.
Hala Ramazan aylarında oynanan Karagöz ve Hacivat’a baktığımızda cinsiyetçi yapıyı çok rahat görebiliriz. Karagöz ve Hacivat erkektir, oyunun yardımcısı Yardak da erkektir. Hiçbir zaman başrol verilmeyen kadınlara dırdırcı, şirret, sadakatsiz tasvirli yan roller verilmesi talihsiz bir cinsiyetçi saplantının sonuçlarıdır. Karagöz ve Hacivat oyununda yaklaşık 22-23 karakter vardır ve bunlardan 20’si görüntüleri sesleri ve toplumsal rolleriyle erkektir. Kadın figür Karagöz’ün karısıdır o da dırdırcı gösterilmiştir. Geleneksel tiyatro dönemini irdelediğimizde yine karşımıza cinsiyetçi yapıda olan Ortaoyunu çıkar. Orada da iki temel oyuncu erkektir. Kadınlar cenabet kaltaklar olarak betimlenir.
Tanzimat tiyatrosu batı tiyatrosuna en çok öykünülen bir dönem olarak geçmişimizde bırakmaya çalıştığımız bir dönemdir. Şinasi’nin Şair Evlenmesi’ni irdeleyecek olursak; altı erkek karaktere karşılık dört kadın karakter vardır ve karakterlerin tiplemesi toplumsal cinsiyet rollerine tamamıyla boyun eğen bir yapıdadır. Temel rollerden Kumru Hanım, sessiz, hanımefendi, evlenilecek bir genç kızdır. Sakine Hanım, evde kalmış, kız kardeşine gelen taliple evlenebilecek ve bunda bir sorun görmeyen kambur hanım rolündedir. Şair Evlenmesi birçok akademide işlenen fakat cinsiyetçi rolleri görmezden gelinen bir tiyatro eseridir.
Batılılaşmanın erken döneminde bireylerin ruhsal durumu ön plana alınan eserler ön plana konulmuştur. Bu toplumsal çözülme erkekleri, aldatılmış, yalnız ve erdemli gösterirken kadınları, erkeğini mutsuz eden, aldatan, paragöz bir konumda çizmiştir.  Cumhuriyetin ilk yıllarında ve kutlamalarında oynanan ve yazılan oyunlarda kadınlar, güçlü kahraman erkeğinin arkadasında güçsüz bedeniyle yer alan becerisiyle erkeğine destek olan bir şekilde gösterilmiş ve güçsüzlüğüne direnerek taşıdığı mermi ve savaş ortamında gösterdiği annelik duygusu dramatize edilmiştir.
Muhalif kadınlardan umudumuz var!
Kadınların toplumsal ve kültürel dönüşümlerin etkisiyle erkek egemenliğine karşı bir duruş çerçevesinde geliştirdikleri yapılanmalar kadınların sanatla buluşmalarını sağlamış ve bu yapılanmalar sonucu geliştirdikleri sanatsal stratejiler sanatı farklı boyutlara taşımış, sanat bu eksende dönüşmeye ve değişmeye başlamıştır. Cumhuriyet döneminin en eski kadın oyun yazarlarından Fatma Nudiye Yalçı yer almaktadır(2). Nudiye Hanım’ın Beyoğlu oyunu programda yer alır fakat sahnelenmez. Bildiğimiz diğer kadın yazar da Cahit Uçuk’tur onun oyunu da 1946-47 yıllarında sahnelenmiştir. Onlar dışında 1960’lara dek kadın oyun yazarları görülmemiştir.
90’lı yıllara gelindiğinde kadınların kendine özgü kurduğu tiyatro sahnesi olan Kadın Tiyatrosu, savaşın tüketmiş olduğu kadınları, kadın bedeni üzerinde uygulanan tacizi, şiddeti ve toplum baskılarını tiyatro karakterlerine aktararak feminist tiyatroyu kurmuşlardır. Feminist tiyatro bu ülkeye yeni kadın oyun karakterleri getirmiştir. 7 Kadın, Pilavdan Dönenin Kaşığı Kırılsın ve benzeri oyunlar da feminist tiyatroya ve hikayelerini özne konumunda anlatan ve oynatan kadınlara örnek gösterilebilir.  Senaryosu Sevilay Saral’a ait olan 7 Kadın tiyatro eseri, temelde yatan sorunun kadın-erkek çatışmasından da öte insanlık kavramı üzerinde yoğunlaşılması gerekliliğini söyleyen, olayları son derece yalın ve mizahi bir tavırla anlatan bir müzikal komedidir. 80'lerde feminist tiyatronun batı dışındaki ülkelerde yaygınlaşmaya başlaması ve 90'larda artık toplumsal cinsiyet tartışmaları, dil ve kimlik kavramlarıyla feminist tiyatro tam olarak oturmuştur. Çok kültürlülük, post yapısalcılık gibi yeni kavramların feminist tiyatroda yer alması feminist tiyatroyu günümüze kadar getirmiştir. Günümüzde ise Tiyatro Boyalı Kuş’un kurulması kadın hareketimiz için önemli bir adımdır. Feminist tiyatronun tek dezavantajı, politik bir duruş sergilemesidir bu yüzden ya tepki almaktadır ya da gösterime sokulmamaktadır. Burada da bize düşen de, feminist tiyatroyu ya da politik duruş sergileyen sosyalist tiyatro gibi tiyatroları desteklemek, izlemek ve yaymak.
Hep, her zaman, oralarda buralarda şuralarda, erkek sesi, erkek figürü, erkek dayatması vardı. Hep onu duyduk, onu gördük, onu hissettik. Ve kadınlar hep erkekleri ortaya çıkarmak için bir figür olarak kullanıldı. Sesimizi çıkarınca ya şirret olduk ya da yosma. Susunca ise hep ezildik. Toplumsal rollerin üzerine yazıldı hep oyunlar. Kadın yazarlar uzun süre kadın kimlikleriyle anlatamadılar kendilerini. Yaşamımızda da olduğu gibi kadının iffetini korumak kollamak hep erkeklere kaldı. Kadının sevmediği adamın acısını anlatmak hep erkeklere kaldı. Kadının duygularını yazmak hep erkeklere düştü. 1960’lara kadar bu böyle gitti.
Son on yılda gelişen muhalif yazarlık ise ya çok köklü cinsiyetçi geleneklere dayanıyor ya da Batıya özeniyor.  Fakat bu kemikleşmiş cinsiyetçiliğin karşısında artık feminist tiyatronun kadın çözümlemeleri var. Artık daha sorgulayıcı ve farkındalık yaratan bir kitle var. Tutucu tiyatroya karşı artık daha çok umudumuz var.
(1)    Editör notu: Nezihe Muhiddin aynı zamanda hem Osmanlı hem de kendi döneminde yeni kurulmuş olan Türkiye devleti bünyesinde azınlık olarak görülen ve gösterilen halklara karşı ayrımcı söylemleri benimsemekte bir sıkıntı görmeyen, “devlet” egemen dile aşina bir kadındır. Metinde bahsi geçen feminist önderliği ne yazık ki halkalrın eşitliğine dayalı bir önderlik olamamıştır ve önderliğindeki kadın hareketi tam da eleştirilen “Türk kadını” hareketi olmaktan öteye geçememiştir. İlgili bir okuma için: https://www.academia.edu/1473035/Sessizle%C5%9Ftirilmi%C5%9F_%C4%B0syan-%C4%B1_Nisvan
(2)    Editör notu: Evlendikten sonra o dönem şartlarında soyadını koruyamamış ve Nudiye Nizamettin ismini almıştır.