Toplumsal
cinsiyet kavramı kadın ve erkek için toplumun uygun bulduğu değerler
doğrultusunda kurgulanmış olan roller
ve bizden beklenilenleri işaret etmektedir. Toplumsal hayatta erkek ve kadınlar
eşit olmayan, erkeğin kadına üstünlüğü ile belirlenen bir yapıda yaşarlar. Sonuçları itibariyle toplumsal cinsiyet
rolleri, cinsiyete dayalı ayrımcılığı beraberinde getirmektedir. Bu ayrım,
biyolojik özelliklerden yola çıkarak sosyal alanı kamusal alan ve özel alan
olarak kurgulamış ve erkeğe kamusal
alanı, kadına ise özel alanı tahsis etmiştir. Bu süreci ortaya çıkaran
temel etmen eril tahakkümdür. Erkeğin
sosyal alan üzerindeki iktidarı bu
alanı kendi ihtiyaçları doğrultusunda kurgulaması sonucu meydana getirmiştir.
Bu süreçler sosyal alanın bir parçası olan sanat alanı için de söz konusudur. Sanat alanı eril tahakkümün etkisi
altındadır. Eril tahakküm bu alanda neyin erkeksi neyin kadınsı olduğunu
belirleyerek sanat alanındaki değerlendirmeleri ortaya koyar. Böylece sanat
estetik değerlendirmeler dışında toplumsal cinsiyet rolleri bağlamında
değerlendirilir. Bu süreçte eril tahakkümün kadından öncelikli beklentisi
sanatçı kimliklerinden çok annelik, eş olma, kız kardeş ve kız çocuk gibi biyolojik
ve çevresel etmenlere bağlı olan rollerdir.
“Yeni
coğrafya”nın “modern” kadını
Her devirde olduğu gibi Cumhuriyet döneminde de modernlik adı altında kadınlar belirli kalıplara
sokulmaya itildi. Özendirildi. Kadını yeni kurulan devlete dahil etme kaygısı güdüldü.
Kadını toplumun diğer etkin unsuru olduğu anlayışı oldukça biçim
kazanmış olmasına karşın erkeği yine de ön planda tutmaktan vazgeçilmedi.
Kadını “anne” sıfatından uzaklaştırılması gereken yerde daha modern ve iyi şartlarda annelik yapabilmesi
için olanak sağlandı. Batılı kadın
modernleşmesi Türkiye'ye kopyalandı ve birkaç istisna dışında hemen hemen hiç
tartışılmadı. Cumhuriyet kadınından bahsederken henüz Cumhuriyet Halk Fırkası bile kurulmadan, Kadınlar Halk Fırkasını kuran Nezihe
Muhiddin’in adını anmamak olmaz.
Nezihe Muhiddin siyasal haklarını mücadele ederek almış bir kadındır. Kadınlara
tepeden inme haklar hiçbir zaman verilmemiştir. Eğer böyle düşünürsek Osmanlı
ve Cumhuriyet dönemi feminist aktivist kadınlarına haksızlık etmiş oluruz.
Sadece seçme seçilme hakkının verilmesini nimet sayanlar ve bunu özgürlük
olarak görenler Nezihe Muhiddin ve arkadaşlarının hayat hikayelerini bakmalarını
tavsiye ederim. Kesinlikle Atatürk ve Türk Kadını ikilisinin arasındaki
özgürlük kavramını yıkıp geçecek bir
karakterdir Nezihe Muhiddin. (1)
“Yeni coğrafya”da kadın ve sanat
Sanatta ve
sanat tarihinde eril yapı baskındır. Sanat tarihinde olduğu gibi genel
olarak erkek bakış açısı egemendir. Bu yüzden kadınların varlığı, tecrübeleri ve
oynadıkları roller ya görmezden gelinmiştir ya da yanlış veya eksik
yorumlanmıştır. Kadının her zaman al
basan, hilekar, şarlatan ve yalancı olan şehvetli kızlar şeklinde
gösterilmesi ve kadının ikinci cins
olarak imgelenmesi hususlarının altı kesinlikle çizilmelidir. Cumhuriyet dönemi
tiyatro ciddi manada batı taklitçisidir. Cumhuriyet Tiyatrosu dönemi, Batı
tiyatrosunun cinsiyetçi bir yapısına öykünmesi ve baştan aşağı cinsiyetçi
kalıplarda oyunlar sahnelemesi özellikle kadınlar açısından cinsiyetçi kalıplara maruz kalınan bir
dönem olmuştur.
Hala Ramazan aylarında oynanan Karagöz ve Hacivat’a baktığımızda
cinsiyetçi yapıyı çok rahat görebiliriz. Karagöz ve Hacivat erkektir, oyunun
yardımcısı Yardak da erkektir. Hiçbir zaman başrol verilmeyen kadınlara dırdırcı, şirret, sadakatsiz tasvirli yan
roller verilmesi talihsiz bir cinsiyetçi
saplantının sonuçlarıdır. Karagöz ve Hacivat oyununda yaklaşık 22-23
karakter vardır ve bunlardan 20’si görüntüleri sesleri ve toplumsal rolleriyle
erkektir. Kadın figür Karagöz’ün karısıdır o da dırdırcı gösterilmiştir.
Geleneksel tiyatro dönemini irdelediğimizde yine karşımıza cinsiyetçi yapıda
olan Ortaoyunu çıkar. Orada da iki temel oyuncu erkektir. Kadınlar cenabet kaltaklar olarak betimlenir.
Tanzimat tiyatrosu batı tiyatrosuna en çok öykünülen bir dönem
olarak geçmişimizde bırakmaya çalıştığımız bir dönemdir. Şinasi’nin Şair
Evlenmesi’ni irdeleyecek olursak; altı erkek karaktere karşılık dört kadın
karakter vardır ve karakterlerin tiplemesi toplumsal cinsiyet rollerine
tamamıyla boyun eğen bir yapıdadır. Temel rollerden Kumru Hanım, sessiz, hanımefendi, evlenilecek bir genç
kızdır. Sakine Hanım, evde kalmış,
kız kardeşine gelen taliple evlenebilecek ve bunda bir sorun görmeyen kambur
hanım rolündedir. Şair Evlenmesi birçok akademide işlenen fakat cinsiyetçi
rolleri görmezden gelinen bir tiyatro
eseridir.
Batılılaşmanın erken döneminde bireylerin ruhsal durumu ön plana
alınan eserler ön plana konulmuştur. Bu toplumsal çözülme erkekleri, aldatılmış, yalnız ve erdemli
gösterirken kadınları, erkeğini mutsuz
eden, aldatan, paragöz bir konumda çizmiştir. Cumhuriyetin ilk yıllarında ve kutlamalarında
oynanan ve yazılan oyunlarda kadınlar, güçlü
kahraman erkeğinin arkadasında güçsüz
bedeniyle yer alan becerisiyle erkeğine
destek olan bir şekilde gösterilmiş ve güçsüzlüğüne direnerek taşıdığı mermi ve savaş ortamında gösterdiği
annelik duygusu dramatize edilmiştir.
Muhalif
kadınlardan umudumuz var!
Kadınların toplumsal ve kültürel dönüşümlerin etkisiyle erkek
egemenliğine karşı bir duruş çerçevesinde geliştirdikleri yapılanmalar
kadınların sanatla buluşmalarını sağlamış ve bu yapılanmalar sonucu
geliştirdikleri sanatsal stratejiler sanatı farklı
boyutlara taşımış, sanat bu eksende dönüşmeye ve değişmeye başlamıştır.
Cumhuriyet döneminin en eski kadın oyun yazarlarından Fatma Nudiye Yalçı yer almaktadır(2). Nudiye Hanım’ın Beyoğlu oyunu
programda yer alır fakat sahnelenmez. Bildiğimiz diğer kadın yazar da Cahit Uçuk’tur onun oyunu da 1946-47
yıllarında sahnelenmiştir. Onlar dışında 1960’lara dek kadın oyun yazarları
görülmemiştir.
90’lı yıllara
gelindiğinde kadınların kendine özgü kurduğu tiyatro sahnesi olan Kadın
Tiyatrosu, savaşın tüketmiş olduğu kadınları, kadın bedeni üzerinde uygulanan
tacizi, şiddeti ve toplum baskılarını tiyatro karakterlerine aktararak feminist
tiyatroyu kurmuşlardır. Feminist tiyatro
bu ülkeye yeni kadın oyun karakterleri getirmiştir. 7 Kadın, Pilavdan Dönenin
Kaşığı Kırılsın ve benzeri oyunlar da feminist tiyatroya ve hikayelerini özne
konumunda anlatan ve oynatan kadınlara örnek gösterilebilir. Senaryosu Sevilay Saral’a ait olan 7 Kadın tiyatro
eseri, temelde yatan sorunun kadın-erkek çatışmasından da öte insanlık kavramı
üzerinde yoğunlaşılması gerekliliğini söyleyen, olayları son derece yalın ve
mizahi bir tavırla anlatan bir müzikal komedidir. 80'lerde feminist tiyatronun
batı dışındaki ülkelerde yaygınlaşmaya başlaması ve 90'larda artık toplumsal
cinsiyet tartışmaları, dil ve kimlik kavramlarıyla feminist tiyatro tam olarak
oturmuştur. Çok kültürlülük, post yapısalcılık gibi yeni kavramların feminist
tiyatroda yer alması feminist tiyatroyu günümüze kadar getirmiştir. Günümüzde
ise Tiyatro Boyalı Kuş’un kurulması kadın hareketimiz için önemli bir adımdır.
Feminist tiyatronun tek dezavantajı, politik bir duruş sergilemesidir bu yüzden
ya tepki almaktadır ya da gösterime sokulmamaktadır. Burada da bize düşen de,
feminist tiyatroyu ya da politik duruş sergileyen sosyalist tiyatro gibi
tiyatroları desteklemek, izlemek ve yaymak.
Hep, her zaman, oralarda buralarda şuralarda, erkek sesi, erkek figürü, erkek dayatması vardı. Hep onu duyduk,
onu gördük, onu hissettik. Ve kadınlar hep erkekleri ortaya çıkarmak için bir
figür olarak kullanıldı. Sesimizi çıkarınca ya şirret olduk ya da yosma.
Susunca ise hep ezildik. Toplumsal
rollerin üzerine yazıldı hep oyunlar. Kadın yazarlar uzun süre kadın kimlikleriyle anlatamadılar
kendilerini. Yaşamımızda da olduğu gibi kadının
iffetini korumak kollamak hep erkeklere kaldı. Kadının sevmediği adamın
acısını anlatmak hep erkeklere kaldı. Kadının duygularını yazmak hep erkeklere
düştü. 1960’lara kadar bu böyle gitti.
Son on yılda gelişen muhalif yazarlık ise ya çok köklü cinsiyetçi
geleneklere dayanıyor ya da Batıya özeniyor. Fakat bu kemikleşmiş cinsiyetçiliğin
karşısında artık feminist tiyatronun
kadın çözümlemeleri var. Artık daha sorgulayıcı
ve farkındalık yaratan bir kitle var. Tutucu tiyatroya karşı artık daha çok
umudumuz var.
(1)
Editör notu: Nezihe Muhiddin aynı zamanda hem
Osmanlı hem de kendi döneminde yeni kurulmuş olan Türkiye devleti bünyesinde
azınlık olarak görülen ve gösterilen halklara karşı ayrımcı söylemleri
benimsemekte bir sıkıntı görmeyen, “devlet” egemen dile aşina bir kadındır.
Metinde bahsi geçen feminist önderliği ne yazık ki halkalrın eşitliğine dayalı
bir önderlik olamamıştır ve önderliğindeki kadın hareketi tam da eleştirilen
“Türk kadını” hareketi olmaktan öteye geçememiştir. İlgili bir okuma için: https://www.academia.edu/1473035/Sessizle%C5%9Ftirilmi%C5%9F_%C4%B0syan-%C4%B1_Nisvan
(2)
Editör notu: Evlendikten sonra o dönem şartlarında soyadını koruyamamış ve
Nudiye Nizamettin ismini almıştır.