1 Şubat 2015 Pazar

Eski bir kromozom hikâyesi...


Erkek Doğrama Cemiyeti Manifestosu 
 -Valerie Solanas-
Fransız yazar Colette "Akıllı olduğunu düşünen kadın erkeklerle eşit haklar ister. Akıllı olan kadın istemez" derken seksen-doksan sene sonra herkesin bir şeyler isteyerek, üstüne üstlük "eh oldu" gibi bir hisse kapılacaklarını biliyor muydu acaba? O bir lezbiyendi, ama bunun için olmamıştı muhakkak.

1968'de Valerie Solanas, Andy Warhol'u vurduğunda ve SCUM'u yayınlamayı başardığında (Erkekleri Parçalama Topluluğu) yarattığı parçalayıcı, anarşist feminizmin doğru olduğu kanısındaydı. Fakat ona kısa bir şöhretten başka bir şey getirmedi manifestosu. Yapayalnız, bir dairede ölü bulunduğunda yanında güvendiği bir kadın sevgilisi yoktu. O da bir lezbiyendi. Ama feminizm yüzünden lezbiyen olmamıştı herhalde.

Kadınlar, hep kadınlarla uğraşmak zorunda kaldılar. Kadınlar, hep erkeklerle de uğraşmak zorunda kaldılar. Kadınlıkla, erkeklikle, farklılıkla, sosyal statüyle, başarmakla ilgili sürekli uğraştılar. Evlilik kurumu için, feminizm için sürekli düşündüler. Hâlâ bu büyük uğraş, ilgilenmediklerini zannetseler de, beyinlerini en çok meşgul eden mevzulardan biri. Demek ki hâlâ var bu eziklik. Evet, en güçlü kadının bile, bir sürü erkeği alt edebilen bir kadının bile içinde bir eziklik var. Ağlamanın verdiği eziklik bu. Belinin ince oluşunun, tırnaklarının kopuşunun, çocuğunun aç kalışının.

Jon Purkis ve James Bowen'ın Valerie'yi tanımlarken kullandıkları "aşırı zihin hali" durumu kadınlarda daha sonraları astıma dönüşen, bulaşıcı, rahatsız edici nükseden bir grip gibi etrafta dolaştığında, eşit haklar isteyen kadınların birçoğu aslında ne istediklerini bilmeden dolaşıyordu etrafta. 

Kadın oldukları için. Evlendikleri için. Toplum bilinci ve hanımefendi kelimelerine tahammül etmek zorunda oldukları için. Düşünürken acı çektikleri, severken bağlandıkları, kendilerini öldürmek istedikleri için. Doğurdukları için, erkekleri olduğu için. Erkeklerine katlanmak zorunda kalabildikleri için. Dedim ya, el ve ayak bilekleri ince olduğu, saçları tararken kırıldığı için. İnce düşünceli, melankoli tutkunu, buğulu gözlü oldukları için.

Kendilerine bayıldıkları halde mazoşist oldukları için. Yoksa çoğu, eşit haklar istedikleri için falan değil. Bu kadınlar, o gizli kalmış nefret, o eziklik, o gözüyaşlı halleri sonradan onları bir erkek gibi davranmaya ittiği zaman, düşmanları haline gelen erkeklerden biri olmamak için lezbiyen oldular. Bütün bunlar, bu düşünen kadınlar, aslında hiç düşünmemeleri gerektiğini bilemediler. Çünkü düşünürsen, eğer gerektiğinden fazla düşünürsen, ya ölürsün, ya öldürülürsün. Malcolm X olursun, John Lennon olursun, Kennedy ailesi talihsizliği bulursun.

İyi değil bütün bunlar. 

Şu mutluluk, şu yazı yazmama hali, şu mutlak umarsızlık ve para endişesi. Nerede onlar? Onlara geri dönün. Her yerde, her kadının bir tarafını parça parça acı ve terk edilmişlik tutar, günler bu şekilde onu hayata bağlar. Kendisini terk ettiği için, adamını terk ettiği için. Bu sebeple uzar ve uzar tüm kadınlar. Saçları, kirpikleri, göz kalemleri uzar. Bir gün muhakkak ki o adamdan bıkar. "Aşırı zihin hali" işte böyle bir vadidir. Vadi çok eski, çok güzel siyah-beyaz bir film gibi biter. Kahramanları vurulur, vurgunda gider. Aşk ve gurur yüzünden. Kahramanlar arkalarında biraz üzüntü, belki biraz sanatsal eser, eğer şanslıysa kuvvetli bir aşk hikâyesi bırakıp gider.

Her vadiden bir nehir geçer. Kadınların içinden bir okyanus.

Lanet olsun.
burada karşı olunan; antik yunan'dan beri erkek yanında ikinci hatta kaçıncı sınıf olduğu bazen belli dahi olmayan, toplum sahnesinden bilinçli olarak silinmeye çalışılmış, sadece ev kadını ve anneye indirgenmeye çalışılan modern çağda da kadınlığını kaybetmiş, erkekleşmiş, kötü bir dişi görüntüye dönüştürülen kadın ve dişi imgesine karşılık; dişiye hak ettiği değeri vermek dahası dişiyi aşarak belki de nietszche'nin bahsettiği üstinsan'a evrilmektir. yani düşman; yaratıcılığın, özgür düşüncenin, duyarlılığın, vicdanın, farklılığın, özgünlüğün karşısındaki; sığ; edilgen, yönetilmeye, güdülmeye açık, ruhsal sakat ve korkak bir toplum yaratmaya çalışan ego tarafından sakatlanmış ataerkil toplum düzeni; aslında her şeyi metalaştıran paraya dayalı sistemdir.
yani solanas her eril dediğinde bunu anlamak; eserin derinliği açısından elzemdir. yazar hakim düzenin erkek egosunu sarsmak hatta doğramak için böyle bir dil ve yöntem kullanmıştır. ve edebi bir eser olarak okunduğunda da yazarın felsefeik ve düşünsel alt metininin üstüne oturttuğu gelecek tasavvuru en son aşamasında eril imgesi üstünden yazarın ve bin yıllar boyunca tüm kadınların maruz kaldığı işkence, yok sayılma ve dönüştürülmenin bir intikamıdır. 
yani eril imgeyi kişiselleştirmeden tümden bir düzen ve onun halinden memnun mensupları, yardakçıları olarak düşündüğümüzde; dişil imgeyi de üstinsan olarak yani kendisine dayatılan baskılardan kurtulmuş, kendiyle barışık, bütünlüğüne kavuşmuş, mutlu ve sevgiye açık yaratıcı, duyarlı, zeki ve vicdan sahibi bir insanlık olarak düşündüğümüzde eserin bizde bırakacağı iz özel olacaktır.
yoksa erich frommgoethetagore,krishnamurti, gibi erkekler ya da carl gustav jung'un bahsettiği anne kompleksinden olumlu yönde etkilenmiş özel erkekler ve nicelerinin var olduğu dünya, gerçek kadınla; -yanicondoleezza ricemargaret thatcher gibi sakatlanmış kadınlıklarını kaybetmiş dişilerden, benliklerini unutmuş köle ruhlu, sahte kadınlardan apayrı- yin ve yang'ın birlikteliği ile güzel ve rengarenktir. çünkü her insanın içinde jung'un belirttiği gibi dişi(anima) ve erkek(animus) bulunmaktadır. önemli olan insanın hiçbir dış gücün baskısı olmadan kendiyle bütünleşmesi, her koşulda sevgi ve güzelliğe ruhunu açık tutmasıdır; tüm paraya ve egoya dayalı düzenlerin insan zihnine ve ruhuna pompaladılarının aksine korkmadan, mutluluk ve sevgiyi seçebilmesidir. şu da acı bir gerçektir ki; bu büyük insanlık; bu büyük ataerkil para ve ego düzeni hem kadınları hem de erkekleri ezmektedir. ne kadın gerçek kadın ne erkek gerçek erkek olabilmektedir; çünkü insan olmaları engellenmiş, duygu yoksunu, tek değeri para ve güç olan otomat insanlardan oluşan toplum; her güzel şeyin katilidir. sadece kendi hastalıklı emellerine hizmet eder; tüm insanlığın yok olması pahasına yapar bunu. gün gelir dünya savaşları çıkarır; gün gelir atom bombası atar, gün gelir kendi kurguladığı ekonomik ve sosyal krizlerle tek değeri olan servet transferini gerçekleştirir. ego ve paranın hakim olduğu hiçbir düzende insanlık ve tabi ki gerçek kadın ve gerçek erkek tam anlamıyla var olamaz; ya da var olmaya çalışanlar fabrika hatası olarak görülüp yok edilmeye çalışılır. ve bu sözde uygarlık giyotini en çok da buna karşı durmaya cesaret eden insanları vurur. nicola tesla ve wilhelm reich yaratımlarıyla(emsalsiz buluşlarıyla) gömülürken; sabina spielrein gibi kadınlar tümden yok sayılır.
evet şimdi kemerlerimizi takıp, valerie solanas'ın tüm önyargıları, dogmaları,binlerce yılın ezberini yerle bir eden, en yumuşak noktalara sert kroşeler atan, zehir gibi sözcükleriyle uçuşa geçelim: bu toplumda hayat, en iyi halinde bile can sıkıntısından ibaret olduğundan ve toplumun hiçbir tarafı kadınlara uygun olmadığından; uygar-kafalı, sorumlu, heyecan arayan dişilere, hükümeti yıkmak, para sistemini bertaraf etmek, her alanda otomasyonu kurumlaştırmak ve eril cinsi yok etmekten başka çare kalmıyor. Eril biyolojik bir kazadır; y(eril) geni tamamlanmamış bir x(dişi) genidir yani tamamlanmamış bir kromozomlar serisidir. eril olmak kıfayetsiz olmak, duygusal olarak sınırlı olmak demektir; erillik bir noksanlık hastalığı, eriller de duygusal sakatlardır.
kendi içine kıstırılmış olan eril tamamen benmerkezcidir ve başkalarıyla empati kurmaktan ya da özdeşleşmekten, aşktan, dostluktan,şefkat ve muhabbetten tamamen acizdir. başkalarıyla ahenk içinde olmaktan aciz, tamamen yalnız birimdir.engin, istilacı ve yaygın bir cinsellikle dolmuş olan eril, fiziksel olarak edilgendir.kendi edilgenliğinden nefret eder, o yüzden de bunu kadınlara yansıtır ve erili etkin olarak tarif eder, sonra o olduğunu ispatlamaya (bir ''erkek'' olduğunu ispatlamaya) koyulur. bunu ispatlama çalışmalarındaki temel aracı düzmektir(koca çüklü koca erkek koskoca bir malı götürüyor).
yarım kalmış bir dişi olarak eril, ömrünü kendini tamamlamaya çalışmakla, dişi olmaya çalışmakla geçirir.
kadınlarda penis haseti yoktur erkeklerde kuku haseti vardır.
dişi olmamasını telafi etme takıntısı, ilişkilenme ve merhamet konusundaki acziyle birleşen eril, dünyayı bir bok yığını haline getirmiştir. 

http://www.idefix.com/kitap/erkek-dograma-cemiyeti-manifestosu-valerie-solanas/yazi.asp?id=409&sid=JMNEBFTG9D3DY2PC52HU 

Hiç yorum yok:

Yorum Gönder